Tutuklama gibi ağır bir tedbir yerine, daha hafif tedbirler ile şüphelinin veya sanığın kaçmasına veya delilleri karartmasına önlemenin mümkün olması durumunda, tutuklamaya başvurulmaz. Tutuklamanın işlevini görecek alternatif tedbirlere, adli kontrol adı verilmiştir.[1] Adli kontrol, şüpheli veya sanığın yasada gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir.(CMK m.109/3)
Aynı maddenin 3.fıkrasının (f)bendinde ise, “Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defa da veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hakimce belirlenecek güvence miktarını yatırmak.” Hükmüne yer verilmiştir.
5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu’nun 27. maddesi dayanak alınarak, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yönetmeliği’nin 26. maddesinin 4. fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre, “(4) Şüpheli veya sanığın süresinde başvurması halinde, denetim görevlisi veya denetleme memuru tarafından denetleme planı hazırlanır.
- a) Şüphelinin veya sanığın güvence yükümlülüğü karşılığında adli kontrol altına alınmasına karar verilmesi halinde; şube müdürlüğü veya büro tarafından şüpheli veya sanığa on gün içinde güvence miktarının tamamını, taksitli ise ilk taksitini maliye veznesine yatırması için bildirim yapılır. Şüpheli veya sanık, belirlenen güvenceyi maliye veznesine yatırdıktan sonra beş gün içinde makbuzu şube müdürlüğü veya büroya ibraz eder ve şube müdürlüğü veya büro, makbuzu mahkemeye gönderilmek üzere Cumhuriyet başsavcılığına iletir. Güvence miktarının veya taksitlerin tamamının ödenmesinden sonra defterdeki kaydını kapatarak mahkemeye iletilmek üzere Cumhuriyet başsavcılığına gönderir.
- b) Güvence yükümlülüğüne dair karar, tutukluyken verilmesi ve şüpheli veya sanığın serbest bırakılmasının güvence miktarının tamamının veya ilk taksidinin yatırılması koşuluna bağlanması halinde; güvence miktarının tamamı veya ilk taksidi maliye veznesine şüpheli veya sanık adına yatırılıp makbuz Cumhuriyet başsavcılığına ibraz edilir. Güvence miktarının tamamının yatırılması durumunda evrak, şube müdürlüğü veya büroya gönderilmez. Ancak güvence miktarının takside bağlanması ve ilk taksidinin yatırılması halinde evrak, şube müdürlüğü veya büroya gönderilerek (a) bendi gereğince işlem yapılır”.
Ceza Muhakemesi Kanunun 109. maddesi net bir şekilde, eski adı ile kefalet, yani şüphelinin teminat karşılığında serbest bırakılmasını cumhuriyet savcısının isteğine bağlı tutmuştur.
Güvence bedelinin bir defada mı yoksa birden çok taksitlerle mi ödeneceğini belirleme yetkisi hakimdedir. Ancak şüphelinin salıverilmesi Cumhuriyet savcısının isteğine bağlı tutulmuştur.Buna rağmen uygulamada bu hükmün dikkate alınmadığı ve doğrudan hakim/mahkeme tarafından güvence bedeli karşılığında şüpheli veya sanığın doğrudan doğruya salıverildikleri görülmektedir.
Ceza Muhakemesi kanununun 109.maddesinin hatalı ve yetersiz düzenlemesi karşısında, uygulamanın bulduğu yasal dayanaktan yoksun pratik çözümün ve buna dayanak olarak gösterilen yönetmeliğin hukuka ve en başta anayasaya aykırılık teşkil ettiğini belirtmek isteriz.[2]
[1] Ceza Muhakemesi Hukuku Centel/Zafer 7. Bası Kasım 2010 İstanbul s.366
[2] http://www.hukukihaber.net/uygulamada-kefalet-guvence-bedeli-makale,3042.html