Bu yazımızda CMK’nın 100 ila 108.nci maddelerinde açıkça yer verilmeyen temyiz de geçen tutukluluk süresine ilişkin birey aleyhine geliştirilen ‘içtihat’ı tartışacağız.
Yargı kararlarına kişi hürriyeti aleyhine yerleştirilen “suç isnadına bağlı tutukluluk” ve “mahkûmiyet hükmü sonrası tutma” kavramları;
- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun (Kurul Başkanı dahil) 15 üyesinin karşı oyu ile salt çoğunlukla verilen 12.04.2011 tarihli, 2011/1-51 E. ve 2011/42 sayılı kararında; “CMK m.102’de belirtilen tutukluluk sürelerinin hesabında yerel mahkeme tarafından hüküm verilinceye kadar geçen süre dikkate alınmalı, buna karşın yerel mahkeme tarafından hükmün verilmesinden sonra tutuklu sanığın hükmen tutuklu hale gelmesi nedeniyle temyizde geçen süre hesaba katılmamalıdır; zira hakkında mahkumiyet hükmü kurulmakla sanığın altılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı mahkumiyet hükmü olmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de AİHS’nin 5. maddesinin uygulamasına ilişkin olarak verdiği kararlarda tutuklulukla ilgili makul sürenin hesabında, ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükmünden sonra geçen süreyi dikkate almamaktadır.”gerekçesiyle, hakkında mahkumiyet hükmü kurulan sanığın atılı suçu işlediğinin yerel mahkemece sabit görüldüğüne ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağının mahkumiyet hükmü olacağına işaret edilmiş ve temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dahil edilmeyeceğine karar verilmiştir.
Bu kararında YCGK tutukluluğun kişinin gözaltına alındığı veya doğrudan tutuklandığı tarihte başlayıp, kişinin serbest kaldığı veya ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihte sona erdiğini belirtmiştir. Çünkü YCGK ya göre kişinin hukuki durumu suç isnadina bağlı tutuklu olmaktan çıkıp, mahkumiyet sonrası tutma hali olacak dolasıylada tutukluluk süresinin hesabında dikkate alınmayacaktır.
– İHAS m.5/1’in (c) bendinde, “Kişinin suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması” şeklinde öngörülen koşullara bağlı olarak yakalanan veya tutulan kişinin, İHAS m.5/3 uyarınca derhal bir yargıç veya yasayla adli görev yapmaya yetkili kılınmış sair bir kamu görevlisinin önüne çıkarılması zorunlu olup, makul sürede yargılanması ya da yargılama süresince serbest bırakılması mümkündür.
– Anayasa m.19’un 7 ve 8. fıkralarına göre; “Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir”.
– 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.2/1’in (b) bendine göre sanık, kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar suç şüphesi altında bulunan kişidir. Yine aynı maddenin (f) bendine göre kovuşturma, iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi kapsar. Kanun yolu muhakemesi de kovuşturma evresinin bir parçasıdır ki; hükmün kesinleşmesi de kanun yollarının tüketilmesi ile mümkündür.
– CMK m.104/3’te, sanığın Yargıtay aşamasında tahliye talebinde bulunabileceği belirtilmiştir. Temyiz edilen yerel mahkeme kararı henüz kesinleşmediğinden, Yargıtay ilgili dairesince veya Ceza Genel Kurulu’nca dosya üzerinden yapılacak inceleme neticesinde, tahliye taleplerine ilişkin re’sen karar verilebilecektir.
– 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 4. maddesine göre, mahkûmiyet hükümleri kesinleşmedikçe infaz olunamaz. Suç şüphesi altında bulunan kişi, iddianamenin kabulünden hükmün kesinleşmesine kadar geçen sürede “sanık”, mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden hükmün infaz edildiği tarihe kadar geçen evrede ise “hükümlü” sıfatı taşıyacaktır.
– CMK m.100 ila 108. maddelerinde düzenlenen tutukluluk halinin, “mahkûmiyet öncesi” veya “mahkûmiyet sonrası” şeklinde herhangi bir ayırıma tabi tutulmaksızın tanımlandığı görülmektedir. Kanuni altyapıdan yoksun bu içtihadi kavram farklılığı; hali hazırda makul olmayan yargılama sürelerine, bir de makul olmayan tutukluluk sürelerini eklemektedir.[1]
Tutuklulukta geçecek süre başlıklı CMK m.102’de temyizde geçen sürenin tutukluktan sayılmayacağına dair herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu hukuka aykırı bir şekilde bu sürenin tutukluluktan sayılmayacağını çünkü İHAM’ a göre bunun mahkûmiyet sonrası tutma anlamına geldiğini belirtmektedirler. Bu uygulamanın ve fiili durumun kabulü ve izahı mümkün değildir.
[1] -Yukarıda belirtilen YCGK kararında, çoğunluk görüşüne katılmayan Gürsel Yalvaç’ın karşı oy yazısının 6.paragrafı