Bu yazımızda bahsedeceğimiz konu CMK m.95’de düzenlenmiştir.Kural olarak savcının emri ile bir yakınına veya şüpheli veya sanığa belirleyeceği bir kişiye beklemeksizin haber verilmelidir.
Aslında bu haber verme sanığın veya şüphelinin iznine bağlı değildir.Savcı emrettiği takdirde bir yakını veya şüpheli veya sanığın belirlediği bir kişiye derhal haber verilmelidir.Eğer savcının bu konuda bir emri yoksa bunun yanında kişide haber verilmesini istemiyorsa bu durum tutanak altına alınmalı ve yakınına haber verilmemelidir.Ancak biz bu uygulamaya katılmamaktayız.Çünkü Cumhuriyet Savcısı’nın emri olmasa dahi Anayasa m.19/6 gereğince şahsın en az bir yakınına haber verilmesi kanaatindeyiz.Eğer bu kişi yabansı ise yazılı olarak istemediğini belirtmesi şartı ile vatandaşı olduğu devletin konsolosluğu durumdan haberdar edilmelidir.
Konu ;Yakalama,Göz Altına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 8.maddesinde düzenlenmiştir.Ancak buradaki sorun kişi haber verilmesini istemiyorsa yine de haber verilip verilmeyeceğidir.Kanaatimizce CMK m.95/1’e göre böyle bir zorunluluk vardır.Bu sonuca anılan hükümlerin düzenleniş şekillerinden varmaktayız.
Bunların yanında yakama ve göz altı ile ilgili olmasa da ifadeyi ve sorguyu düzenleyen CMK m.147’de bir takım düzenlemeler yapılmıştır.
“İfade ve sorgunun tarzı” başlıklı CMK m.147/1-d’ye göre;
“(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
…
- d) 95 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhal bildirilir”.
Bu hüküm yakalanan şahsın durumunun yakınlarına bildirilmesinden ayrı olup, polis veya savcının ifade alma veya hakimin sorgu yapması sırasında uygulanacaktır. Bugüne kadar isteyeni görmek mümkün olmadı, çünkü tutanak matbu olduğu ve “istemedi” yazılı kutucuğun görevli tarafından işaretlendiği bilinmektedir.
Yeri gelmişken, CMK m.95 ve PVSK m.13/5 karşısında CMK m.147/1-d’nin bir anlamı ve gereği bulunmamaktadır. Anayasada da, ifadesi alınan veya sorguya çekilen şüpheli veya sanığın bu durumundan yakınlarına haber verilmesini öngören bir düzenleme de bulunmamaktadır.
“Tutuklananın durumunun yakınlarına bildirilmesi” başlıklı CMK m.107’ye göre;
“(1) Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hakimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
(2) Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir.
(3) Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir”.
Şüpheli veya sanığın yabancı olması durumu ile ilgili CMK m.95/2 ve m.107/3’de düzenlenen ek bildirim yükümlülüğü, yabancının yakınına veya belirlediği bir kişiye haber verilmesine ek olarak düzenlenmiş olup, Uluslararası Hukuktan kaynaklanmaktadır.
PVSK m.13’e göre polis, suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri yakaladıklarında, şüphelinin istediği kanuni yakınlarına derhal yakalandıklarının bildirileceği yazılıdır. Burada da isteğe bağlı olduğu söylenebilir, ancak hükümde, yani PVSK m.13/5’de “kişinin yakalandığı, istediği kanuni yakınlarına derhal bildirilir.” hükmüne yer verilmekle, bunun bildirimle ilgili bir isteğe bağlılık değil, hangi yakınına bildirileceğine dair şüphelinin isteği olarak anlamak gerekir. Şüpheli hiçbir yakınına haber verilmesini istemese dahi, polis yine haber vermelidir. Polis açısından bu düzenleme Özel Kanun niteliği taşıyıp, CMK m.95’e göre suçüstü hallerinde öncelikle uygulanmalıdır. Diğer hallerde m.95’de belirlenen usulün tatbiki yeterli olacaktır.
Ancak burada karşımıza Anayasa m.19/6 çıkmaktadır. Bu hüküm, 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanunun 4. maddesi ile değiştirilmiştir. Hükmün ilk şeklinde, “yakalanan veya tutuklanan kişinin durumu, soruşturmanın kapsam ve konusunun açığa çıkmasının sakıncalarının gerektirdiği kesin zorunluluk dışında, yakınlarına derhal bildirilir.” cümlesine yer verilmiş ve “Özgürlüğü kısıtlanan sanığın durumundan yakınlarına bilgi verilmesi ‘insani’ bir işlemdir.” ve cümlesi gerekçe olarak gösterilmiş idi.
Ancak bu hüküm 4709 sayılı Kanunla, “kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.” şeklinde değiştirilmiştir. Normlar hiyerarşisinde Anayasa üstündür, Anayasanın bu hükmüne göre, cumhuriyet savcısı emir vermese veya şüpheli veya sanık istemese bile, kişinin yakalandığının veya tutuklandığının yakınlarına bildirilmesi gerekir. Ancak bu hükmün uygulamaya dönük şekilde kanunda düzenlenmesi gerekir. Çünkü “yakın” sözünden ne anlamak gerekir veya şüpheli veya sanığın kaç yakınına haber verilecek? Bu soruların cevabını ancak kanunda bulmak mümkün olabilir.