15 temmuz 2016 sonrası başlatılan soruşturmaların neticesinde açılan kamu davaları ile binlerce sanık, FETÖ üyeliği suçlaması ile yargılanmaya ve çoğunluğu da mahkum olmaya başladı. Bu süreçte, yerel mahkemelerce verilen bazı kararlar İstinaf aşamasından geçip, Yargıtay aşamasında bozulurken, bazıları ise her iki aşamadan da geçti, bazıları da İstinaf aşamasında bozuldu. Mahkemelerce FETÖ üyeliği için bir takım kriterler göz önüne alındı ve hala alınıyor. Bu kriterlerden bazıları şunlardır.

1- BYLOCK programı,

2- Bank Asya hesabı,

3- FETÖ’ye ait evlerde kalma,

4- FETÖ’ye ait eğitim kurumlarına gitmiş olma,

5- FETÖ’ye aite basın yayın organlarına abonelik,

6- FETÖ’ye ait sendikalara üye olma,

7- Kişi hakkında FETÖ üyesi olduğuna dair verilen ifadeler,

8- FETÖ’ye himmet, kurban ve yardım adı altında hibede bulunmak vb.

Tüm bu kıstaslar mahkemelerce değerlendirilip, en sonunda oluşan vicdani kanaate göre kararlar verilmekte olmasına rağmen, gelinen aşamada en önemli kriterin BYLOCK olduğu tartışmasızdır. Biz bu yazımızda, BYLOCK özelinde, genel olarak FETÖ/ silahlı terör örgütü üyeliğine değineceğiz.

Yargıtay’ın 24/04/2017 tarihinde vermiş olduğu karar ile birlikte, tek başına BYLOCK’un, sanığı cezalandırmak için yeterli olmadığı ortaya kondu. Bu karara göre;”Bylock iletişim sistemi, , FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacaktır”. Yargıtay kararındaki bu cümleler çok önemlidir, Çünkü, bu cümlelere göre, BYLOCK;’un sanık tarafından kullanıldığının tespiti halinde, örgüt üyeliği için tek başına yeterli delil sayılması yanlış olup, örgüt üyeliği için sadece bir delil olarak nitelendirilebileceği ortaya konmaktadır. Bu ayrım çok önemlidir. Sebebi ise, BYLOCK’un kesin olarak tespiti halinde, başkaca somut delillerle desteklenmemesi halinde, mahlkumiyet için tek başına yeterli olamayacağı anlamına gelmesidir.

Peki bu somut delil kavramı nedir? ürk Ceza Kanunu’ndaki kast kavramından yola çıkmak gerekmektedir. Bu tanıma göre, sanığın örgüte en başından beri, suç işlemek kastıyla dahil olmuş olması, işlenen suçlarda bizzat kendi arzusuyla iştirak içinde bulunması vb. kriterlerin değerlendirmeleri yapılması gerekecektir. Kişinin, sırf dini saiklerle bu örgütün içinde bulunması, hiç bir şekilde, suç işleme kastının bulunmaması ve örgüt üyesi olma gibi bir niyetninin tespit edilememesi halinde, mahkumiyet hükmü kurulmaması gerekecektir. BYLOCK yanında, örgüt üyeliği somut olarak tespit edilebilirse, kişi cezalandırılabilmelidir. Yargıtay kararının bizlere söylediği, tam olarak budur.

Yukarıda kısaca değerlendirmeye çalıştığımız Yargıtay kararı ile ilgili yerel mahkemelerin ne tür uygulamalara gideceği henüz tam olarak bilinemediğinden, uygulamayı hep birlikte göreceğiz ve tekrar değerlendirmemizi yapacağız.

 

Similar Posts